Gerçek İyilik ve Gizli Niyet – Unutulmaz Bir Kıssa

Bir zamanlar, bereketli topraklarla çevrili, yemyeşil ormanların gölgesinde saklanan bir köy vardı. Köy halkı, doğayla uyum içinde yaşar, topraklarını eker, hayvanlarını besler, paylaşarak hayatlarını sürdürürdü. Köyün en sevilen insanlarından biri ise yaşlı bir değirmenciydi. Onun elleri yıllardır un öğütür, sofralara ekmek götürürdü. Cömertliği ve şefkatiyle tanınan bu adam, ihtiyacı olan hiç kimseyi geri çevirmezdi.

Bir sabah, değirmenci değirmenine doğru yürürken yol kenarında bitkin halde yatan bir kaplumbağa gördü. Zavallı hayvanın kabuğu çatlamış, bir bacağı yaralanmıştı. Muhtemelen bir avcı ya da dikkatsiz birinin kurbanı olmuştu. Yaşlı adam, büyük bir özenle kaplumbağayı ellerine aldı ve onu evine götürdü.

Değirmenci kaplumbağaya bakıyor
Değirmenci kaplumbağaya bakıyor

Günlerce ona baktı, yaralarını sardı, ona yumuşak otlardan bir yatak yaptı. Bazen nazikçe kabuğunu temizledi, bazen de suya koyup rahatlamasını sağladı. Başlangıçta ürkek olan kaplumbağa, zamanla ona güvenmeye başladı ve iyileşti. Haftalar sonra, değirmenci onu dere kenarına götürüp suya bıraktı. Kaplumbağa, minnettar gözlerle ona son bir kez bakıp yavaşça suların içinde kayboldu.

Değirmenci kaplumbağayı bırakıyor
Değirmenci kaplumbağayı bırakıyor

Birkaç gün sonra, değirmenci dere kenarında parlayan bir şey fark etti. Gözlerine inanamayarak eğildi: Aynı kaplumbağa geri dönmüş ve ağzında pırıl pırıl parlayan bir inci getirmişti. Değirmenci, şaşkınlık içinde inciyi aldı, kaplumbağa ise sessizce suya dalarak gözden kayboldu.

İnci bereket getiriyor
İnci bereket getiriyor

Bu inci sıradan bir inci değildi. Değirmenci onu evine götürdüğünde, bulunduğu yere ışık yaydığını fark etti. Günler ilerledikçe, değirmeni her zamankinden daha bereketli hale geldi. Eskiden zor yeten un artık herkese bol bol yetiyor, köylüler daha fazla ekmek pişirebiliyordu. Herkes bu mucizeyi fark etti ve değirmenciye bunun sırrını sordu. O ise sadece gülümseyerek, “Bir kaplumbağaya iyilik ettim, o da bana bir hediye getirdi,” dedi.

Ancak köyde onu kıskanan biri vardı: Eskiden dostu olan fakat zamanla hırsa kapılan bencil bir çiftçi. Değirmencinin bir inci sayesinde bolluğa kavuştuğunu duyunca kıskançlık içini kemirdi. “O yaşlı adam bir kaplumbağaya yardım edip böyle bir servet kazandıysa, ben daha fazlasını kazanmalıyım!” diye düşündü.

Fakat onun yüreğinde iyilik değil, sadece açgözlülük vardı.

Bencil çiftçi kaplumbağaya taşla vuruyor
Bencil çiftçi kaplumbağaya taşla vuruyor

Bir gün dere kenarına giderek orada dolaşan bir kaplumbağayı yakaladı. Ama o, hasta ya da yardıma muhtaç bir canlıya şefkat göstermek yerine, kabuğuna sertçe taşlarla vurarak hafifçe zedeledi. Sonra da onu evine götürdü, iyileşmesini bekler gibi yaptı. Ama içinde tek bir niyet vardı: Ödül almak.

Çiftçinin evinde kaplumbağa
Çiftçinin evinde kaplumbağa

Günler geçti, kaplumbağa iyileşince çiftçi onu suya bıraktı. “Şimdi sıra ödülümü almaya geldi!” diye düşündü. Ve gerçekten de, birkaç gün sonra kaplumbağa geri döndü. Çiftçinin önüne bir şey bıraktı ve hızla sulara karıştı. Çiftçi heyecanla hediyeyi aldı ama hayal kırıklığına uğradı: Bu, kara renkli, pürüzlü bir taştı.

Çiftçi taşı gömüyor
Çiftçi taşı gömüyor

Başta öfkelendi ama belki de bu taşın içinde büyük bir sır gizlidir diye düşündü. Onu büyük bir özenle bahçesine gömdü ve sabırla bekledi. Zamanla, taşın olduğu yerden tuhaf bir ağaç büyüdü. Kıvrımlı dallarıyla kara gövdeli, dikenli bir ağaç… Ama ilginçtir ki, büyük meyveler vermeye başlamıştı.

Meyveyi eve getiriyor
Meyveyi eve getiriyor

Sabırsızlıkla meyvenin olgunlaşmasını bekledi. Günler geçti, haftalar geçti ve nihayet meyve açılmaya hazır hale geldi. Bir gece, ailesiyle birlikte büyük bir sofra kurdu. Kapıları sıkıca kapattılar, ışıkları yaktılar, nefeslerini tuttular. Çiftçi, meyveyi açmak için bıçağını kaldırdı ve kabuğunu ikiye ayırdı.

Ancak içinden bir inci çıkmadı…

Meyvenin içinden yılan çıkıyor
Meyvenin içinden yılan çıkıyor

Büyük bir yılan, hızla dışarı fırlayıp çiftçinin boynuna sarıldı!

Çiftçi çığlık atarak yere yığıldı. Yılan, onu kıskançlığı ve açgözlülüğü yüzünden cezalandırarak derin bir ısırık attı. Zehir hızla vücuduna yayıldı. Ailesi panikle kaçışırken, artık çok geçti…

O günden sonra köyde herkes bir ders aldı: Gerçek iyilik, karşılık beklemeden yapılan iyiliktir. Temiz bir kalp, yaptığı iyiliğin ödülünü mutlaka alır. Ancak açgözlülükle yapılan her hareket, sonunda kaçınılmaz bir cezaya dönüşür.

Değirmenci
Değirmenci

Ve yaşlı değirmenci mi? O, kaplumbağadan gelen inciyi hiçbir zaman zenginlik kaynağı olarak görmedi. Onun için en büyük ödül, iç huzuru ve yaptığı iyiliklerin bereketiydi.

Köy halkı bu hikâyeyi nesilden nesile anlattı. Ve bu kıssa, unutulmayan bir ders olarak dilden dile yayıldı.